6 Ocak 2008 Pazar

.............................................. Flâneur................ 2007


http://www.radikal.com.tr/diger/radikalart/erkan.php


RadikalArt:


“RadikalArt: Ardından Değil Karşısına” projesinin gerçekleştiği raket alanlarını ve proje bağlamını nasıl değerlendirdiniz? Bu proje bağlamında seçtiğiniz/ürettiğiniz iş(ler) üzerine neler söylersiniz?

(How did you consider the spaces and the context in which “RadikalArt: Ardından Değil Karşısına” took place? How would you like to comment on the work(s) you selected/produced for this project?)





Erkan Özgen:

Hepimiz Mayin tarlasindaki seyircileriz....

Radikal’in bu açık davetiyesi, Türkiye’de Güncel Sanatın yaşam alanları bulmaya çalıştığı, sanatın bir kapital olarak galerilerin ve sanat merkezlerinin himayesi altına alınmaya çalışıldığı böyle bir dönemde, sokakların ve gündelik hayatın sanatın performansına açılması sanırım toplumsal ve bireysel temaşanın güncelleşmesini sağladığı gibi sanatçıların “yüksek sanat” olarak belirlenmiş kodlardan ve pratiklerden elinden geldiği kadar kopması gerektiğinin iyi bir anlatımı gibi durmaktadır. (yinede bu reklam panolarının arkasında bir reklam sirketi bir kapitalde olsa?) Çünkü sanat ve temaşa yapan kişi arasındaki ilişki gündelik hayata girdiği andan itibaren “imzadan” kurtulmuş bir sanat oluşumunu ve “isimsiz” bir anlatımı imlemektedir. Ve burada sanat pratiği sokakları squat yaparak oraların bir deform yerleri haline gelmesini sağlamaktadır. Reklam şirketlerinin ve kapitalin imaj envarturleri üzerinden insanların gözlerini boyadığı böyle bir tüketim çağında sanat poplaşmış arzulara cevap vermekten çok onların nasıl altüst edilmesi gerektiğinin bir işaretini yine sokaktaki reklam panolarının performatik olarak kullanılmasıyla göstermektedir. Dolayısıyla bu proje sadece sanatın geçişlilik alanlarını sağlamakla kalmadığı gibi sanatçılarında kendi odalarına kapanan bir varlik olmadığını o 20 yy anlatımlarının romantik imgelerinin çoktan yersizyurdsuz olduğunu söylemek için bir firsat sağlamış ve aslında sanatın zaten sokağın o alt anlatımından oradan kopan bir malzemeyle yeniden o alt anlatıma yöneldiğini göstermiştir. Belkide onun için benim projemin adını “Flâneur” olarak belirledim. Çünkü Flâneur Walter Benjamin’in 20 yy başlarında üzerinde durduğu gibi o ışıklı caddelerde toplumsalın içinde izini kaybeden bir entelektüel ve o toplumu temaşa eden kişidir. Ama aynı şekilde Flâneur toplumsalı izleyen olduğu gibi bugün 21 yy yersiz yurtsuzlaşmış kapitalizm çağında, oradaki varlığını temaşaya sokan kişi olarak da ortaya çıkıyor ve şirketleşmiş bir toplumsalın içinden toplumun içine mayın döşeyen vandalist olarak da belirmektedir. Flâneur oryantalize edilmiş ve ötekileştirilmiş Kürtleri onların travmasını büyük bir şehrin merkezine taşıyarak, ışıklı reklam panoları üzerinden bir belleği yoklamakta ve kritik etmektedir. Benjamin içinde Flâneur entelektüel, 20 yy başlarındaki bütün siyasal ve toplumsal krizi temaşa eden ve faşizm döneminin o günkü toplumsal coğrafyaya döşediği mayını, onun ırkçı anlatımına angaje olmadan bir sanatçı duyarlılığında, silik bir sûret gibi kalabalığın içinden o karmaşayı travmayı izleyendi. Dolayısıyla Flâneur olan bir çoban değildir aslında, kaybolmuş bir bellek, müzik ritimleri ve mayın arasında sıkışmış, kendi coğrafyasına yabancılaştırılmış bir sanatçının kimliksel, dilsel ve bedensel travmasının, krizinin açımlanmasıdır. Flâneur savaşın içinde büyüyen bir halkı onun arzularını müzik ve doğal olan üzerinden “merkezin” içine taşıyarak, imajlarını mayın tarlalarından kaptırıp reklâm panolarına koymuştur. Mayın huzursuzluk ve korkudur, uzaktan gelen yakın bir tehlikeyi bir travmayı açımlamaktadır. Resmin içinde çoban hiçde temsili degildir nede koyunlar temsil sunmamaktadir. Lakin toplum güdükleştirilmiş olarak bir “sürü”ye dönüştürülmüş bir hissiyatsız kalabalıktan öte bir şey degildir. Yoneticiler ise bize kendi ağızlarından dezenformasyon teknikleri sunarak, her gün haberlerden ve söylemlerinden gözlerimizi boyamaktadır. Oysa onlarda mayın döşeli bu tarlalarda kendi sonlarını hazırlamaktadırlar. Toplum mayındır, çünkü toplum kendi coğrafyasına yabancılaştırılmış, linç kültürü içinde boğulmuş belleksiz bir tabulaya dönmüştür. Artık herkes huzursuzdur Flâneur gibi, çünkü toplum siyasal, toplumsal, reklâmsal mayınlarla döşenmiş bir coğrafyadır..





................................................Untitle...................2007





------------------------------------------------------------------------------------

Hiç yorum yok: